Taha Kılınç ile Kudüs Konferansı
Elazığ Seyyah Uluslararası Öğrenci Derneği ve Elazığ İHH'nın ortaklaşa düzenlediği KUDÜS konulu Gazeteci-Yazar Taha KILINÇ'ın konuk olduğu konferans Bünyamin Eroğlu Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleştirildi.
Elazığ Seyyah Uluslalararası Öğrenci Dereneği ve Elazığ İHH'nın ortaklaşa düzenlediği KUDÜS konulu Gazeteci-Yazar Taha KILINÇ'ın konuk olduğu konferans 20 Ocak 2024 tarihinde Bünyamin Eroğlu Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleştirildi. Konferanstan notları istifadenize sunuyoruz. Konferansın video kaydı, derneğimizin facebook sayfasında ve instagram sayfasında bulabilirsiniz.
Canlı Yayın Kaydı için tıklayınız.
Gazeteci- Yazar Taha Kılınç Konferansından özet bazı bölümler
"Geçen bir Müslümanla sohbet ediyoruz.
-Yahudi, Arap Tarihini okudum şimdiye kadar orası Arapların, Müslümanlarındır diyorduk dedi. Tarihi okuyunca Yahudiler hep oradaymış dedi. Yahudiler haklı mı yoksa?
-Neden böyle düşündüğünü sordum.
-Kuran-ı Kerimde Hz Musa'nın dilinden Allah'ın size yazmış olduğu Arz-ı Mukaddese girin diye doğrudan Filistin topraklarının İsrailoğullarına vadedildiği geçiyor.
Yahudiler sadece Filistin topraklarını değil aynı zamanda tarihi, kronolojiyi işgal edip buna göre Müslümanların zihinlerini de maalesef sirayet etmeye başladıkları için 5 vakit namazlı bir müslüman bile zihninde bu akış konusunda karışıklık yaşıyor. Yahudiler Filistin topraklarını işgal ettikten sonra yeni bir tarih yazdılar. Biz gerçekten Filistin’le, Mescid-i Aksa'yla, Kudüs’le sadece orada zulüm olduğu için mi ilgileniyoruz? Oralardan günün birinde bize güzel haberler duymaya başladığımız da Mescid-i Aksay'ı gündemimizden çıkaracak mıyız?
-Hayır. Neden? Çünkü: Bizim Filistin'e Kudüs'e olan ilgimiz ne orada sadece zulüm olduğu için, ne Osmanlı tarafından yönetildiği için ne de İslam coğrafyasının bir parçası olduğu için fakat hepsinin temelinde Peygamberimizin bir hadisi var: Ancak üç mescid için uzun yola çıkılır, zahmetine katlanılır. Birincisi Mescid-i Nebevi; ikincisi Mescid-i Haram; üçüncüsü Mescid-i Aksadır. Hadisteki üçüncü mescit zihinlerimizden kopmuş. Bizim Müslümanlar olarak ilgimiz Mekke, Medine, Kudüs şeklinde 3 şehri aynı kategorizede zikrederek başlamak zorunda.
"Filistin Bizim Neyimiz Olur?" sorusunun cevabını vermek için 4 tane soru soracağım.
1) 610 yılı itibariyle Efendimiz ve Ashab-ı Kudüs'e dönerlerken ilk kıble olarak Mescid-i Aksa'ya orada bir boşluk vardı. Allah Müslümanları uzaklara çok azının gördüğü bir şehirdeki bir mabede ve en önemlisi bir mabedin yerine yönlendirdi niçin?
Müslümanların gözlerinin önünde Kâbe varken neden uzaklara yöneldiler?Bu soruya birçok cevap verilebilir ama Allahu alem konumuz itibariyle düşündüğümüzde konumuzu ilgilendiren cevap şu olabilir: Rabbimiz kıyamete kadar Müslümanlara şu mesajı verdi: Ey Müslümanlar size ait olan bir mekan, size ait olan bir değer, size ait olan bir sembol, size ait olan herhangi bir şey tarihin içinde bulunduğunuz zaman dilimi içerisinde yok edilmiş olabilir, mahiyeti değişmiş olabilir, gitmenize engel bulunabilir. Ne olursa olsun gündeminize orayı alacaksınız ki kıbleye yönelmek nihayetinde oraya gündeme almak demektir. Kalp ve akılla dönüyorsun çünkü bir yere doğru günün birinde oraya ihya edeceksiniz birinci mesaj bu çok çarpıcı hani girişte bahsetmiştim İsrail sadece insanların topraklarını, mülklerini, vatanlarını, evlerini işgal etmiyor aynı zamanda mesela kronoloji işgal ediyor dedim. Yani bakın zihinlerdeki akışı değiştiriyor. Bugün bazı müslümanlarla sohbet ettiğimiz zaman diyorum Hz. İshak kimdir? Mesela kimin babası, kimin oğlu. İnanın çoğu müslümanın bu temel bilgiyi bilmediğini fark ediyorum. Tıpkı ecdad diyen insanların Osmanlının ilk on padişahını bile sayamaması gibi. Biz de böyle bazı şeyler vardır herkesin dilindedir ama bir dakika dur deyince kimse devamını getiremez. Ama Rabbimizin bize vermiş olduğu bir ödev var. Bir defa önce ben ona ait olan değerleri nelerdir bu soruyu bir soracağız. Çünkü şu anda bakın İsrail sadece dediğim gibi kronolojiyi işgal etmiyor yani aynı zamanda mesela İsrail Kur'an-ı Kerim'de hazreti Yakub'un lakabıdır. Hepimizin bildiği gibi. Peki bugün kaç tane müslümanın aklına İsrail deyince bu geliyor. Bir diğeri ; İsrail'in bayrağındaki 6 köşeli yıldız yüz yıllardır müslümanlar onun izzet ve şereflerinin bir sembolü olarak kullandılar. Barbaros Hayrettin Paşa'nın sancağında, Osmanlı camilerinde, Memlük eserlerini de görürsünüz, Kur'an-ı Kerimlerin etrafında süslemelerde, her yerde görürsünüz... Dikkat edin adamlar bir vatanı çalarak ülke kurdular, ismi çaldılar bayrağı çaldılar, yıldızı ve sembolünü çaldılar. Zihinlerimizdeki birçok şeyi böylece koparıp aldılar. Kronoloji kendilerine göre yazdılar, tarihi kendilerine göre yazdılar. Zihinlerinde işgal edilmiş olmaları kadar kötü bir işgal de olamaz herhalde. Dolayısıyla birinci sorduğum soru bize her şeyi yeniden kurma vazifesini yüklüyor.
2) Efendimiz bildiğiniz gibi Mekke'de Müslümanlara işkenceler başlayınca Müslümanları önce Habeşistan'a yönlendirdi. Peki nasıl gideceksin? Bir kere Mekke'den çıkabileceksin özgürlüğün olacak, paran olacak, sağlığın olacak, bir gemi bulacaksın. Sonra Efendimiz baktı ki Müslümanların sayısı da çoğaldıkça biz de yaşasak bize gelebilecek olan ilk yeri Taif'i düşündü çünkü Taif kendisinin bebekliğinin geçtiği yer, iklimi güzel, Mekke'ye yakın. Eğer orada İslam kabul edilirse Taif eşrafı tarafından müslümanlar kolayca gidebilirler diye düşündü. Efendimiz ve Zeyd bin Harise oraya keşif gezisi yaptı. İlk temaslar çok olumsuz geçti hepimizin bildiği gibi. Taifler İslam'ı kabul etmedikleri gibi Efendimiz ve Zeyd Bin Harise’yi maalesef çok kaba bir şekilde karşıladılar, sokakta çocuklara taş attırdılar. Sonra bir sürpriz oldu. Yesrib'ten bir grup geldi. Efendimizin önce anlattıklarını dinleyip kulak verdiler. Daha sonra Müslüman oldular, daha sonra daha kalabalık geldiler derken işte tarihte bildiğimiz Akabe Biatları gerçekleşti. Allah neden hicret için Taif'i değilde Yesrib'i nasip etti. Yesrib'te iki tane Arap kabile vardı ama bunlarla beraber üç tane Yahudi kabilesi de vardı. Yahudi kabileler ne yapıyorlar, hepimizin bildiği detaylar uzun anlatmayacağım sadece atıfta bulunacağım; iki tane Arap kabilesi sıklıkla savaşıp duruyorlardı sonra Yahudi kabilelerden bir tanesi bunlara kredi veriyor savaşın devam etmesi için. Şehirdeki o Yahudilerin kurmuş olduğu hakim atmosfere zarar vermeyecek kadar devam ediyorlardı. Sonra bir Yahudi kabilesi çıkıp ara buluculuk yapıyordu. Efendimizin Medine'ye geldiği zaman ilk işlerinden bir tanesi şehrin diğer unsurları ile bir anlaşma imzalamak oldu ve bu unsurlar arasında Yahudiler de vardı. Yahudi ile anlaşılır mı? Anlaşılır yani örneği var ama şartları siz koyarsanız anlaşma olur.
3) Allah neden İsra, Miraç yolculuğuna bir Kudüs durağı ekledi? Bize verilen mesaj şu; Ey müslümanlar sizler sonradan ortaya çıkmış bir grup değilsiniz sizler kıyamete kadar devam edecek olan bir kervanın parçası bir zincirin halkasısınız. Dolayısıyla Kudüs’ün oraya eklenmesi ve namazında orada kılınması bu defa Kudüs'ü; Mekke ve Medine'yle aynı statüye yükseltiyor. Kudüs bizim için sadece siyasi, tarihi ve zulümden dolayı ilgilendiğimiz bir yer değil kutsal statüsü olan bir yerdir.
4) Kuran'ı Kerim'i başından sonuna kadar Fatiha'dan Nas suresine kadar okuyun onların bizim dışımızda bir milletten daha bahseder. Yaptıkları, yapmadıkları Allah'ın onlara verdiği nimetler, peygamberlerine muameleleri, yalanlamaları, onların yeryüzündeki maceraları, serüvenleri, bu millet İsrailoğulları. Hatta bazı surelerin neredeyse tamamına yakınını kapsayacak şekilde Kuran'ı Kerim'in onlardan bahseder. Niçin Kur'an-ı Kerim onlarla dolu? Buna da iki cevap verilebilir. İki cevaptan birincisi anlaşılıyor ki bizim bu zihniyetle bu düşünce ve davranış kalıbıyla ki Yahudilik bir davranış kalıbı aynı zamanda imtihanımız kıyamete kadar devam edecek ki bu imtihan çok önemli ve imtihan olacağımız davranış kalıbı ve zihniyeti iyi bir şekilde tanıyalım. İkinci cevapta yine bizim için çok önemli şöyle bir Kur'an-ı Kerim okuma biçimi var. Fatiha'dan yine Nas' a kadar bu ayet Ebu Cehil ile ilgili bu ayet Ebu Leheb ile ilgili diyerek üstümüze hiç alınmadan okuyoruz. Ama Yahudiler ile ilgili ayetlere baktığımızda Rabbimizin bizden almamızı istediği bir takım şeyler var. Bu da onlara sakın benzemeyindir. Tüm o ayetlere baktığımızda o davranış kalıplarının Müslümanlar içine birer tehlike olduğunu görüyoruz. Mesela, dünyayı çok sevmek, ölümden nefret etmek, diyor ya bin yıl yaşamak isterler mesela bugün bin yıl yaşamak isteyen Müslüman yok mu bakın direkt olarak Yahudilere bir benzeyiş doğuyor. Dolayısıyla bütün bu bağlama baktığımızda "Filistin Bizim Neyimiz Olur?" sorusunun bizim zannettiğimizden çok daha yakın bir şekilde iman ettiğimiz dinin temel esasları ile bağlantılı olduğunu görüyoruz.
7 Ekim'den itibaren bir süreç yaşanıyor ve hâlâ devam ediyor. Bu sürecin şimdiye kadar yaşadıklarımıza benzemeyen yeni tarafları var.
Bana sorarsanız birkaç tane yeni şey yaşıyoruz :
Birincisi yani kıyamette ölülerin diriltilmesi, baharda toprağın tekrar yeşillenmesi gibi. Gazzelilere yapılanları görünce İslam'ı seçen Müslüman olduğunu ilan eden en az onbeşbin insandan bahsediliyor ki Fransız çok sembolik bir ülkedir bu noktada biliyorsunuz. Dolayısıyla bu sürecin yeni tarafı hakikaten bütün dünyada bir yerde insanlar soykırıma uğrarken başka yerlerde kalplerin dirilmesi oldu. Bunun belki biz kendi yakın çevremizde yaşadık.
İkincisi yine bu süreçte fark ettiğimiz bir şey İsrail'in her şeye kadir olmadığını gördük. Bize yenilmez düşman portresi çizdiler. Bu bizde ümitsizliğe yol açtı. Lakin şimdi görüyoruz ki; burnunun ucunu göremeyen, istihbarat zaaflarıyla bağlı, çürümüş bir orduyla karşı karşıyayız. Düşman hiçte yenilmez değil.
Üçüncüsü ise; çok fazla eğitimciyle, anne babayla sürekli istişare halindeyim. Herkesin böyle ortak bir sorunu var. Çocuklarımıza bir türlü Filistin meselesini kendi hissettiğimiz gibi anlatamıyoruz. 6 Ekim'e kadar herşey serbestti bir anda 7 Ekim'de birçok şey yasaklandı. Çocukta ister istemez kafasında soru işaretleri oluştu. Hatta işte anne baba bu adamlar bize bu kadar düşmandı o zaman niçin biz bunları şimdiye kadar yiyip içiyorduk neden bunların kıyafetlerini giyiyorduk. Madem boykot lisesi olup da işte bir sürü şey hayatımızdan çıktı? Bize dün her şey serbestti bugün yarısından çoğu yasak oldu nasıl oldu diye soruyor. Bu demek oluyor ki Müslümanlar olarak çok açılmışız. Bu boykot vesileyle kendimizi toparlayıp hayat boyu boykot yapmalıyız.
Dördüncüsü ise; Türkiye'deki gittikçe yükselen bir İslam düşmanlığı gerçeği var dinden sıyrılmış milliyetçilikler var. Dolayısıyla bizim bu gerçekliği görüp bununla ilgili gerçekten kafa yormaya çalışmamız gerekiyor.
Konuşmanın son bölümünde ise ne yapmalıyız onu konuşalım.
Bulunduğumuz yerde ne yapacağımız?
Üç tane vazifemiz var:
Birincisi; mevzuyu çok iyi bilmek zorundayız. Davamız bu işe bunu temellendirmeliyiz.
İkincisi; nerde olursak olalım şu soruyu soralım kendimize. Peki ben ne yapabilirim? Az çok demeden, yapılacak işleri küçümsemeden elimizden geleni yapmalıyız.
Üçüncüsü ise; ne yapıyorsak en iyisini yapmalıyız.
Bulunduğumuz yerde parmakla gösterilen ve aranan insan olmalıyız.
Sosyal Medya Hesaplarımız